28 Eylül 2011 Çarşamba

Yemek(!) Candır.. ♥

Hepimizin sıklıkla duyduğu bir atasözümüz vardır. "Erkeğin Kalbine giden yol midesinden geçer.." Bir bakıma doğru. Beni göz önüne alırsak çok ama çok doğru.. :) Benim bu söze istinaden biraç sözüm daha vardır. Bir tanesi "Yemek candır♥", diğeri ise "Yemek hayattır.." Kalbe giden yol sözünü farklı açılardan inceleyelim..

Erkeğin Kalbine Giden Yol, Midesinden Geçer..

Yineliyorum, doğru bir söz. Bir bayan, bir erkeğin kalbini kazanmak istiyorsa yemekleri güzel yapmalıdır. -Aslına bakarsanız her erkek gurme değildir. Yaptığınız her yemeği büyük bir iştahla yiyecektir.- İşte bütün mesele şimdi başlıyor. Kadın, erkeğin iç dünyasına(!) yemek sayesinde giriş yaptı.. Duygusal sistemimiz gereğince önce kalbimizden geçti, sonra sindirim sistemi devre girer ve iç dünyamız da gezinmeye başlar.. Sıra Sindirimin en son halkası olan öğütmeye geldi. İşte can alıcı nokta. Paranın Bulunduğu yer. Oturgaç (mabat da denebilir..)  İşte erkeğin iç dünyasına girdikten sonra ki en son durağı.. CÜZDAN!!(Erkeklerin %90'ı cüzdanlarını pantolonlarının arka ceplerinde taşırlar.) Buradan çıkarak, iç yolculuk sonra erer. Çıkarken biraz canımızı acıtabilir. Bu yediğimizi yemeğe bağlı.. Kısaca, bir bayan sizin kalbinize girmek istiyorsa ve bunu için size yemek gibi beceri gerektiren şeyler sergiliyorsa bilin ki, en son cümle "Hayatttııımmm, bugün bir çanta gördüm, harikaydı.. Hem bak indirime de girmiş. Alalım mı ne dersiiinn?" Siz de narkoz etkili olduğunuz için ve çok da tatlı bir uyku bastırdığı için otomatik olarak "Alalım tabii bitanem" dersiniz.. Açıklamadığım bir şey kaldı. Öğütmenin Acı tarafı ya indirim tutarına bağlıdır, yada yeni sezon ürününe..


Bittabi bayanlar için benim kullandığım söz, kulaklarına daha hoş geliyor.. "Yemek candır, Yemek Hayattır."

Bu arada, yazıları okurken yorulmuşsunuzdur, acıkmışsınızdır. Hadi; YEMEK HAZIR!!


25 Eylül 2011 Pazar

Bir Eylem, 3 Hayvansal Hareket

Hepimiz de hayvansal davranışlar var. Evet bu kadar açık ve net.. Konuşma aralarında da hayvansal benzetmeleri sıklıkla kullanırız.
-"Öküz gibi yemek yedi.!!"
-"Bülbül gibi sesi vardı.." gibi.. İnsan olu -en azından etrafımda ki insanlar- hep birilerine benzemeye çalışır ve etrafında ki insanları başkalarına benzetirler. İyi veya kötü fark etmez. Şişmansa eğer bahsettiği kişi, "Ayı gibi" benzetmesi yaparız. "Ata Demirer(!)" gibi demeyiz. Ben de yapmıyorum, kimse yapmıyor..

İşin özüne gelirsek aslında hepimizde olan ama istisnasız hepimiz de olan bir davranış vardır ki o da şudur. Su aygırı gibi ağzımızı hiç olmadık kadar açarak esneriz ve sonrasında gereksiz ve istemsiz yere timsah göz yaşları dökeriz. Esneme bitimi ile göz yaşı gelmesi arasında ki kükremeyi de unutmamak gerekir tabii..


24 Eylül 2011 Cumartesi

Kibar Ol Gardaş!

İnsanlarla etkileşim içinde olduğum, yeri geldiğinde satış yaptığım meslek dallarında çalıştım bu zamana kadar. Genellikle son kullanıcıya satış yaptım. Bu durum diğer satışlara göre biraz farklılık gösterebiliyor. Daha prezantabl(!) görünme, yerinde vurgulanabilir ses tonu, satış yaptığınız kişinin ihtiyacını konuşma sırasında sezme ve sonrasında o isteğe doğru yönelme bu satışta ki başlıca farklılıklar. İstek bir tane, ama bu isteği karşılayan bir çok seçenek var önlerinde.. Bu tarz işlerde karşıya karşı kibar olmak gerekir. Güzel kelimeler, vurgulamalar, düzgün kurulmuş cümleler falan. Bunları yapmazsanız soğuk görünür ve -eğer işiniz buysa- başarıya ulaşamazsınız.

Bu zamana kadar girdiğin bütün arkadaş ortamlarım aslında herkesin sahip olduğu arkadaş ortamlarından oluşuyordu. Şamata, geyik muhabbetleri, medeniyetten uzak tiplemelerle zaman geçirmece gibi. İster istemez ortam değişikliğinde bir afallama dönemi içerisine girersiniz. Bu afallama süreci ortama göre değişkenlik gösterir. Bu zaman dilimi içerisinde adınız çıkar mı çıkar. Kibar çocuk olursunuz, ne kadar temiz konuşuyor olursunuz. Ama bunların alay konusu olmaya başlayınca can sıkıcı olmaya başlar.. Nasıl ki soğuk bir ortamdan, sıcak ortama gidersiniz de hemen vücudunuzun normal ısıya dönüp, üzerinizde ki fazlalıkları çıkaramazsınız benim durumum da bu gibi işte..

İşin aslına gelince, Benim annem, babam yanımda Asla küfür etmedi, asla birbirlerine yada başkalarına karşı kırıcı bir şekilde konuşmadı, asla -tasvip etmedikleri insanlar bile olsa- onurlarını kırıcı, rencide edici cümleler kurmadı. Ben gördüğümü yaparım arkadaş!

Geçiş döneminin kısa sürdüğü anlar da oluyor. 19:30 da konuşmaya başlıyorsam "Biraz kibar ol Gardaş!" diyebiliyorum.

22 Eylül 2011 Perşembe

Aşk Bitiren Harf : "M"

Birine karşı içimizde sevgi yaşatmak yaşınalısı bir mükemmelik, aşk yaşınılası bir deneyim. Edindiğin sevgi tomurcukları(?) sayesinde sürekli onu düşünür ve sürekli onun için bir şeyler yapmaya çalışırsın. Ama için de ki o tomurcukları -senin için de olmasına rağmen- sadece sen sulamazsın. O tomurcukların vitamini, minerali, besini ilişkide ki anlaşmalar, verilen sözler, cilveleşmeler, nazlanmalar vs.. Bu böyle uzar gider..
Şimdi sen benim içimde ki aşk tomurcuklarını sadece BEN suladıM diyerek olaya yaklaşırsan bil bakalım kaybeden kim olur?.. Sen değil sevginiz kaybeder. İçin de ona karşı beslediğin sevgi bencilleşir ve körelir. Kocaman bi kavak olur ama meyve vermez.

İlişki de bencil olmak kadar düşülecek başka bir gaflet yok bence. "Ben bu Aşkı Ayakta tutmak için neler yaptıM bir bilsen şaşarsın vallaha" diye, ilişki de oluşan aksi durumu gereksiz yere yakın sandığı arkadaşına anlatan kişiler, bence siz ayakta tutmak için değil, yıkmak için elinizden geleni yapıyorsunuz şu an.. Gerektiğinde arkasından koşmak, yada telefon da sabırla sinyal sesini dinleyerek açmasını beklemek sizin yaptığınız bir fedakarlık değil, Başta bahsettiğim sevgi kavramının tatlı cilveleridir.

Bence sen sen ol, ilişki konusunu açarken "m" takısını unut.

15 Eylül 2011 Perşembe

EMOfolim Tuttu!..

Öncelikle olayı tıbben(!) açıklayayım;

Hemofoli diye bir hastalık var. Kan hastalığı. HIV virüsü gibi değil. Kan aktı mı durmuyor. Genellikle erkekler de rastlanır ve yeni doğan her 5.000 erkek de 1 erkek bu hastalığa yakalanır.(Yani doğuştan gelen, genetiksel bir hastalık) Genel de erkekler de görülmesi demek sadece erkekler de olan bir şey anlamına gelmiyor. Mesela bu hastalık çocuğa annesinin genlerinden geçiyor sadece. Kadın'ın bu hastalık da ki rolü sadece taşıyıcı olmasıdır. Hastalık iyi tedavi edilmezse eklem ağrıları gibi ciddi sorunlar teşkil edebilir.

Şimdi de olayı sosyal açıdan açıklayayım;

Toplum da yaşamaya çalışan bir tabaka var. Kendilerine Emo diyorlar. Açılımı henüz yok.. Entelektüel apaçi de denebilir bir topluluk aslında..

Emoların yaşayış biçimleri kopuktur. Pek umursamaz hayat sorumlulukları, umursanmayı pek umursamayan sosyal ilişki düzeylerini önemserler. Giyim tarzı alışılmışın çok dışında, paçalara doğru daralan pantolonlar, yırtık veya 2 3 düğmesi iliklenmiş gömlek düğmeleriyle görüldükleri yerde fosforlu turuncu rengi gibi parlarlar. Olayı sosyal açıdan yüzeysel olarak incelersek, İnsanların ne düşündüğünü, yarınını düşünmeyen(pek) kişilerdir.

Gelelim asıl konuya. İş yerindesiniz, sabah yüksek tempoyla işe başladınız, arkadaşınızın birisi aradı, sesi uykulu ve hala uzanıyor. Birazdan evinden bir ebeveyn bağıracak "kahvaltı hazır! Gel artık" diye. Sizinle kısa süreli geyik muhabbetini çevirdikten sonra -ki eğer siz uzatsanız muhabbeti, uzatmaya niyeti var- sorduğu soru can alıcı olur. Bugün müsaitsen buluşalım saat 16:00 gibi. İşte bu soruyu duymamak için Ankara da yaşayan ve çalışmayan arkadaşlarımın telefonlarını açmamak istiyorum. Hatta telefon ekranın da görünen isimlerini de "Mesai saatleri içerisinde konuşulması yasak" kişi olarak değiştirmeyi düşünüyorum.

İşte bu gibi durumlar da Emofilim tutsun, sorumsuzluk damarlarında deli gibi dolaşsın, düşünecek herhangi bir şeyim olmasın ve sadece aklıma geleni yapıp, istediğim gibi yaşamak istiyorum.. Keyfimce istediğim gibi yaşayıp, bu durum durdurulamaz hale gelsin istiyorum..


2 Eylül 2011 Cuma

Geceleri Muşluyum

Her gece olduğu gibi yine her gece yatmaya hazırlanıyorum.. Yine her zaman ki gibi gereksiz bir enerji varken üzerimde. Sanki birazdan yastığa 5 parmak kala uyumaya başlayacak olan ben değilmişim gibi..

Bütün hazırlıkları tamamladıktan sonra uzandım yatağa. Yarın yapılacaklar, gidilecek yerler, aranacak insanlar, hepsinin planlarını kafamda oturtmak için tekrar ediyorum.. Düşünceler beni geçmiş zamana götürüyor. Düşünüyorum;

O kadar değer vermek olmuyorMUŞ
Kime ne zaman güveneceğini bilmiyorMUŞ insan
Aslında şu an mesaj atabileceğim bi sevdicek olsak iyi olurMUŞ
İnsanın sevdiği varken mesaj atmanın bile ne kadar değerli olduğunu bilmiyorMUŞ

***

Bu saydıklarım böyle sıra sıra gider..

Öğrendim ki insanın canını geçmişte yaşananlar değil, geçmişte elimiz de fırsatı varken yaşayamadıklarımız, ertelediğimiz -aslında yaşandığında ne kadar da mutlu olabileceğimiz- ufak yaşantı cilveleri..

Evet, aslında ben her gece Muş'luyum ama bunu bu zamana kadar kimse bilmiyordu. Bundan sonrasına bilmeye gerek yok aslında ya; neyse..

Muş dan aktaracaklarımız bu kadar.. Söz sende Merkez..