26 Aralık 2011 Pazartesi

Kırışmalar Yaşanmaya BAŞLASIN!!

Hepimizin çekindiği bir şeyler vardır. Benim en çok çekindiğim şey ise başkalarının bana olan güvenlerini boşa çıkarmaktır. Güveni bende olan 2 taraf var ve bir tarafın güvenini kırmamam için bir tarafın güvenini kırmam gerek.

Kırışmalar Yaşanmaya BAŞLASIN!!


Nedense bu bir taraf, her zaman ailem oluyor. Herhalde canımı sıkan bu durum. Hayallerine kavuşmuş bir insan olarak "Hayallerini yarıda kestiğimiz için özür dileriz" ibaresinden sonra, hala anlam veremediğim cümleler konuşuluyor. Özür temennisini duyduktan sonra kimse bana "to continue please press nine" demedi ama herhalde kaderimle hayallerim birbirleriyle hunharca sevişirken basmış. Anlamıyorum dediklerinizden bir şey..

İnsanların hayalleri gördükleri bi haberden dolayı da değişebilir, işlenen bi suçtan da. Benim de hayallerim öyle -ki zaten hayatınız boyunca bir hayaliniz varsa ve gerçekleştiremediyseniz, o artık hayal değil sizin için bir takıntı olmuştur- vardı.. Önce 3 boyutlu animasyon yolunda kesin ve emin adımlar attım dur dendi. Sonra Üniversite yaşamı içerisinde yeni bir hayale kapıldım, akedemisyen olmak istedim, çalıştım çabaladım, lise de sınıfta kalan bir öğrenci olarak okulda dereceye girdim. Akademisyenlik yolunda baya bi yol kat ettim hoop dendi. Şimdi çalıştığım firma da sıra.. İşte bu nokta da kendimle çakışıyorum. Sürekli hayalleri içine ukde olarak geri dökülmüş birisi olarak bu hayalimi tam anlamıyla gerçekleştireyim ve artık bazı şeylere bir yerlerden başlamak gerek arasında kalıyorum. Eğer zamanında hayallerim ukde olarak kalmasaydı bi yerden başlamayı direk olarak seçebilirdim ama gel gör ki hayal gerçekleştirememenin bir yakıntısı var içimde..

Durumu kısaca özetlersek son yıkıntı ve kırıklığı durum aynen şöyle;

Lise1 den beri acıkan hayallerim 5 ayda doymadı ama sofradan kalkmak zorundayım..




25 Aralık 2011 Pazar

Ben Aslında Ben Değilim; Bundan Sonra

Geçen günlerde kendi kendime bir karar daha aldım. Artık beni insanlar nasıl tanıyorsa artık o ben, ben değilim. Etrafımda ki ben gibi huyları olan insanları incelediğimde, gerçekten kaybeden insanlar oluyor. Doğal olarak sorulur zaten, neye göre, kime göre kayıp oluyor diye. Topluma göre kayıp oluyor arkadaşım..

Bundan kısa süre öncesine kadar toplum beni ilgilendirmez, kim neyi nasıl düşünürse düşünsün, ben kendim için ve kendim nasıl istiyorsam öyle yaşarım diyordum. Hala öyle ama değişen bir şey var. İsteklerim. Artık aman etrafımda ki herkes benim yüzümden mutlu olsun, aman kimse üzülmesin.. Ya bunun dengesini sağlamak gerçekten çok güç ve ben bu güce sahip değilim..

Çocukluğumdan beri aman para tut elinde, aman insanlara kötü davranma. Onlar sana taş atıyosa sen onlara çiçek ver. Boka taş atma sıçrar.. Herşeyi alttan alan bi yapıya sahiptim ve tahmin edin artık artık neye sahibim..

Bu öz eleştiri ve fikir değişiminden hepinizi öpüyorum ve benim bulunduğum yerde beni tekrardan gözetleyin hocam.. Aha bu da fermanımdır. Sonra yok söylemedin, yok ben bilmiyodum demeyin. 

19 Aralık 2011 Pazartesi

Nesine? Hem Büyüğüne, Hem Garantisine!

Biliyorsunuz Yılbaşı Özel Çekilişi Türk Milleti için geleneksel bir heyecandır. Çekiliş yapılırken herkes ekran başına kilitlenir, sizin numaralarınızı taşıyan topların çekilmesi için dualar edilir. Biletinize sonuna kadar güvenirsiniz çünkü onu, uğurlu olduğuna inandığınız bayiden almışsınızdır. Lakin gelin görün ki hep amorti!

Biz de sevgili bloğunuz olarak araştırdık ve son 10 çekilişin 2 tanesinin büyük ikramiyesi Nesine.com’da satılan Milli Piyango biletlerine çıktığını gördük. Bu nedenle biz de dedik ki, neden bu blogda da Nesine.com biletlerinden satmıyoruz? Şanslı okurlarımızın ayağına kadar getirmiyoruz? Hatta bir de üzerine neden bomba gibi bir kampanya yapmıyoruz; 5‘er adet biletten oluşan Amorti garanti paketi alana 1 Amorti Garanti demiyoruz?

Sizce de buradan daha şanslı başka bir yer var mı? TIKLA, HEMEN BİLETİNİ AL!

Şansımız dönecek diye saatlerce kuyrukta beklerken aslında farkında olmadan şansımızı kaçırıyoruz. İnanın hiçbir şey sizi o kadar beklemez! Demem o ki; yılbaşında biletlerinizi benim bloğumdaki link üzerinden alın, siz kazanın biz de mutlu olalım!

Bir bumads advertorial içeriğidir.

29 Kasım 2011 Salı

Cıs o Cıs

Uzun zamandır düşünüyorum bu kelimenin anlamını.. Cıs ne demek, neyin açılımı acaba.. bi çocuk 3 4 yaşlarında -eskiden sobalı evde yaşayanlar bilir- yalpalama yöntemiyle salonda genelde üstsüz gezereken sobayı görür. Ortamda ki diğer cisimlere nazaran etrafına ısı yayan bi cisim.. İlgi alakayı direk üstüne çeker. Hamam böceği gibi ani yön değişikliği sonrası garip ses edalarıyla sobaya doğru yaklaşır. Tam sarılacakken(aslında bu kısımda garip. neden sarılıyorsun ki.. Önce bi dokun parmağının ucuyla falan. direk sarılıyosun.. ilk sevgi gösterisini soba üzerinde göstermek hayırlara vesile değil benden sana demesi) ortamda ki büyük tarafında uyarıya maruz kalır. Dövecek edasıyla "cıss o cıss" diğe bağırılır. Birden gözler kocaman olur ve uzaklaşır.. Herhalde bebek dilinde ciss kelimesi önemli bir yere sahip..




E peki çocuğun o ciss hitabetini duymadığını var sayarsak -yada anlamadığını(sanırım bu daha mantıklı oldu)- sobaya sarılığ yapıştığını ve bir hengame ile çocuğun sobadan uzaklaştırıldığını hayal edelim. O çocukta bi güvensizlik baş göstermez mi? Çocukken garip bir yere sahip olan ısı veren cisim, ilerki yaşlarında ilginç olan herşeye tepkiyle yaklaşmasına sebep olmaz mı? Yada Aile büyüklerine karşı bi güvensizlik oluşmaz mı?

Bu gibi bi olayın benim başıma geldiğini düşünürsem eğer durum büyük bir ihtimalle şu şekilde ilerleyecekti.

Cıss deme sonucu ben sobaya yapışmışım, her yanımda dereceli yanıklar oluşmuş, travma etkisi yaratmış ve büyüdüğümde hesap sorarcasına aileme çıkışıyorum..

***

-Siz zamanında zaten benim sobaya yapışmama da izin vermiştiniz. Ne kadar gaddar olduğunuz buradan belliymiş zaten!..
+E evladım biz sana bağırdık "cıs o cıss" diye. Ama sen dinlemedin. Hem de bi kaç defa dedik evladım..
-Nasıl ya? Cıss dediniz ve durmadığım için 3 yaşında ki bi çocuğu suçluyosunuz öyle mi. İyi al o zaman, zonabahreynikleş..
+ Ne?!!
-zonabahreynikleş
+O ne be?
( göbek bölgesine sert bi darbe gerçekleşir)
-Dedim ki gardını al sana bı süprizim var..

Olay böyle gerçekleşirdi herhalde. Anlamı kimseler tarafından bilinmeyen bi kelime ile çocukları bilmem kaç derecelik sobadan koruma yöntemini kabul etmiyorum..

22 Kasım 2011 Salı

Yeniçarşım.com ile Evden Çıkmadan Çarşıya Çıkıyoruz!

Ekim ayından bu yana yayında olan Yeniçarşım.com, alışkın olduğumuz e-ticaret sitelerinden oldukça farklı. Site şimdiden sloganı olan “Evden çıkmadan çarşıya çık” mottosunu fazlasıyla yerine getiriyor. Çünkü şimdiden Yeniçarşım.com’da yüzlerce mağaza var ve siz dilediğiniz ürünü bu mağazalar arasından seçerek kolaylıkla satın alabiliyorsunuz. Üstelik, internetten alışveriş yaparken en çok çekindiğimiz “güvenlik” engelini Hürriyet Güvenli Alışveriş Sistemi ile çözmüşler. Sistemi açıklayan video:

Yeniçarşım.com’un diğer alışveriş sitelerinden önemli farkları var. Platformun en belirgin karakteristiği olan alıcı ile satıcıyı bir araya getirme stratejisi, satıcıların (mağazaların) ticari kuruluş olması gibi akıllıca bir taktikle desteklenerek, son derece başarılı bir sistem getirilmiş durumda. Yeniçarşım.com’da satış yapan her mağaza, ticari unvana sahip, fatura kesen ve dolayısıyla garantili ürün satan mağazalar. Bu sayede aynı ürünü birden fazla mağaza arasından güvenle seçerek satın alabiliyorsunuz. Herhangi bir problemde “Hürriyet Güvenli Alışveriş Sistemi” ve Yeniçarşım’ın başarılı müşteri hizmetleri departmanı hizmetinizde.

www.yenicarsim.com'da 24 farklı kategoride onbinlerce ürün bulunuyor. Giyimden aksesuara, elektronikten beyaz eşyaya kadar aradığınız her şey Yeniçarşım.com’da.

Ayrıca, www.facebook.com/yenicarsim ve www.twitter.com/yenicarsim adreslerinden ise Yeniçarşım’ı takip edebilir, kampanya ve fırsatlardan haberdar olabilirsiniz.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

10 Kasım 2011 Perşembe

Nefretin Nefretimdir..

       Biz insanlar bence böyleyiz. Karşımızdaki kişilerin davranışlarını ölçüp biçip hareket etmeyiz. Çoğunluk ne yapıyorsa onu yaparız. Hele ki bu manevi durum biz Türk insanlarında çok fazla var.. Etrafımız da 3-5 kişi bir durumu, bir kişiyi(vb) sevmez ve herkes onu sevmez(!) Ama sevmeyenlerin haricinde kimse düşünüp irdelemez neden sevilmediğini yada neden haz edilmediğini.. Neden Sevmiosun diye sorulduğu zamansa cevap dünden hazır zaten. "Ee O kadar kişinin vardır bir bildiği dimi ama?" Nereden biliyosun belki o 3 kişinin birine zarar vermesini engelledi. o 3 kişi de planları bozulduğu için onu sevmiyor.. Genel seçimlerde de öyle oldu -gözümle şahidim- yan komşuları bir partiye veriyor diye diğer kat komşusu da onlara veriyor. e haliyle bahane aynı..

Birinden nefret ediyorsak sebebi var mı ona bakmalı. Eğer bizden hoşlanmıyor diye nefret ediyorsak bu yanlış.. Belki bizim gerçekten yaptığımız bir hata yüzünden bizden hoşlanmıyor.. İnsanları sevme, hatalarını kapatmak yerine neden negatif düşüncelerine kendi negatif düşüncelerimizi çakıştırıyoruz?  Bence düşünülmesi gereken asıl soru budur..

Kısacası Nefretin, Nefretimdir yerine Daha olumlu şeyler konuşursak, Daha yaşanabilir bir yaşam sürebiliriz..

2 Kasım 2011 Çarşamba

Cadde ve Sokakları 3 Boyutlu Olarak Görün

Uzun zaman Önce Google da gördüğüm bir sistem Artık Türkiye'de.. Google Tarafından değil ama Rus asıllı bir firma tarafından hizmete sokulmuş.. Firma -en azından- Türkiye Piyasasına hızlı bir giriş yaptı.. Yakın zaman da Adını çok duyacağız gibi..

Baştan belirtmek isterim ki Sistem şimdilik sadece Ankara ve İstanbul illeri için geçerli. Yakın zamanda geliştirileceği söyleniyor. Gelelim Sistemin Görüntülerine ve ince ayarlarına..

Resmi büyütmek için Tıklayınız
Önce alışık olduğumuz harita servislerinde ki gibi aramamızı yapıyoruz.. Ben Ankara Aydınlıkevlerı arattırdım - ki orada panoramik görünüm var- Bu aydınlıkevlerin en işlek caddesi Çevreli caddesi.. Hariye görünümündeyken harita da sağ üst köşe de bulunan panoroma butonuna tıklıyoruz ve harita da belli yerler mavi şerit beliriyor. İşte bu şeridin bulunduğu yerler panoromik görünüme sahip alanlar.. Bakmak için ise şeridin üzerine bir defa tıklamak yeterli.. İster bu resımde ki gibi çıkan oklar ile hareket edin, ister, harita üzerinde hareket edin.

Sistem aynı zamanda mahremiyet ve özel yaşamı da dikkate alarak insan yüzlerinı ve araç plakalarını da belirginsizleştirmiş.. Hatta o kadar ciddiye almış ki bu konuyu billboardlarda ki kişilerin yüzleri bile saklı :) Sistem size canlı olarak yayın yapmıyor ama bir ilki gerçekleştiriyor.

Ben bu sisteme ilk rast geldiğimde neye uğradığımı şaşırmıştım ve yaklaşık 2 yıldır nasıl yapıldığını düşünüyorum.. Uydu sanıyordum ama köprü altlarının, alt geçitlerin de yapılabildiğini de görünce, belli süre nasıl olsa evimdeyim, kimse görmüyor diye gayet ev kıyafeti savunmasını yaptıgım uyumsuz kıyafetlerımle Oturamadım. :)) Meğersem sistem farklı imiş. Gayet basit bir yöntemle yapılıyormuş. O kadar spesifik düşünmeye gerek yokmuş :)

Önemli bir not: Artık adresinizi bir yere verirken bir daha düşünün.. Çünkü evinizin bulunduğu yerdeki her ayrıntı incelenebilecektir..

Evinizin 3 Boyutlu Görüntüsünü Yakalayabileceğiniz Adres: http://harita.yandex.com.tr

29 Ekim 2011 Cumartesi

Eğlenmenin Eğlendirme Yolu; BatesMotelPro


Ağustos '11 de keşfettim grubu. "Dedi Naber" şarkısıyla tanıştım önce. Çok farklı ve eğlenceli geldi. Aslına bakarsan Bana '90larda ki vitamin grubunu çağrıştırdı tarzıyla.. Araştırdım ve Resmi olarak yüklenmiş tam 34 Tane videosunu buldum. (Hayır saymadım.. Sadece batesmodelpro kullanıcısının yukledıgı vıdeo sayısına baktım :) ) Hemen hemen hepsini seyretmeye çalıştım.. Emektar bilgisayar belleğimin kabul ettiği MB boyutu kadar.. Bütün hepsinde ayrı bir eğlence var. Şarkı yapmışlar mesela. Müzikleri tanıdık ama sözleri farklı. Yada yine müzik aynı sözler çağrışımlı falan. Yada ufak senaryolarla skeç yapmışlar. Aslına bakarsan önce kendilerini eğlendiriyorlar. Kendileri eğlenince de başkalarını eğlendirmeyi güdülüyorlar otomatik olarak. Hatta bir zamanlar Beyaz Show için de çalışma yapmış bir gruptur. Beyazla beraber güzel çalışmaları da vardır. Araştırdığınız zaman siz de bulacaksınız zaten bunları.. Grup Vitaminle aralarında ki ticari fark gözlemlediği kadarıyla şu;

Grup Vitamin: Albüm yaparak, eğlencelerini paraya dönüştürebilmiştir. (ee zaten '90lı yıllarda bundan başka bir yol yoktu)

Bates Motel Production: Firmalara farklı reklam alternatifleri Sunarak ticari gelir elde etmekte.. (Bence birçok seçenekleri varken bu yöntemi seçmeleri tam isabet olmuş)

http://www.batesmotelpro.com
https://www.facebook.com/batesmotelpro

25 Ekim 2011 Salı

İyilik Yap Denize At Ama...

Hani bi laf vardır ya; İyilik yap denize at diye.. Çok dogru bır söz.Anlamı hepimizin bildiği yaptıgın ıyılıgı unut.. Zamanında gercekten yapılabilitesi yüksek bir eylem olabilir yapılan iyiliği unutmak. İnsanlar bu kadar hin düşüncelere sahip olmadığı zamanlardan bahsediyorum..

Sonra bu sözümüze eklentiler yapılmış. "At denize atta, halik bilmezse(anlamını araştırmama rağmen bulamadım. Herhalde bi isim amacıyla kullanılmış) balık bilir" olmuş.. Bu da artık yavas yavas yapılan ıyılıklerı gormek ıstemeyen insanlar türemeye başladığında söylenmiş. Bilmezse bilmesin hayrını, kıymetini. Senin bu iyiliğin kayıtlara geçti anlamını taşıyor..

Ve sıra bende.. Ben de değiştiriyorum o sözü.. Yaptığın iyilik çok büyükse at denize. Gerektiği zaman gerektiği kişilere gösterebilesin. Bi de lazım geldiği vakit balık ağına takılacak büyüklük de olsun ki kozlanabilesin.. 

Durum bu artık. Kimse Önemsemez oldu iyilikleri... Uğruna yapılan iyiliği görmeyen insanlar, karşına geçip melül melül denize atmadın mı kardeşim işte. Unut sen onu unut bakışlarıyla bakması deli edebilir. O yüzden trende ayak uyduralım ve bu son sözü kullanmaya başlayalım..

24 Ekim 2011 Pazartesi

Van için Herkes Tek Yürek!

Van Depremi'ne duyarlılık gösteren ve zor durumda olan depremzedelere yardım elini uzatmak isteyen vatandaşlarımız için bir liste hazırladık. Aşağıdaki kanallardan dilediğinizi seçerek yardımlarınızı en kolay şekilde Van'a ulaştırabilirsiniz:

1. KIZILAY
2868'e tüm operatörlerden boş bir SMS göndererek Kızılay'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Ayrıca havale yoluyla destek olmak isteyenler, tüm bankalardaki "Türk Kızılayı" hesaplarından bağış yapabilir. Ayni bağışlar Türk Kızılayı lojistik merkezleri ve şubeleri tarafından kabul edilecektir. Tüm Kızılay şubelerinin iletişim numaralarını buradan öğrenebilirsiniz.

2. AKUT
Tüm GSM operatörlerinden 2930'a göndereceğiniz AKUT yazan bir SMS ile AKUT'a 5 TL bağışta bulunabilirsiniz.

Kredi kartını kullanarak internet üzerinden bağış yapmak isteyen vatandaşlarımız CardFinans ya da diğer banka kartlarını kullanarak bağışta bulunabilirler.

Havale/EFT için Banka Hesap Numaraları;
T. İş Bankası - Gayrettepe Şubesi - TR14 0006 4000 0011 0800 6666 63
Finansbank - Gayrettepe Şubesi - TR92 0011 1000 0000 0001 9576 70
Garanti Bankası - Ortaklar Cad. Şubesi - TR26 0006 2000 3570 0000 0029 30

3. BAŞBAKANLIK YARDIM KAMPANYASI
Başbakanlık tarafından Van’da yaşanan deprem nedeniyle başlatılan yardım kampanyası çerçevesinde saptanan banka hesap numaralarına buradan ulaşabilirsiniz.

4. KARGO FİRMALARI
Yurtiçi Kargo, PTT Kargo, MNG Kargo ve Aras Kargo yardım gönderilerini ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktadır.

5. HÜRRİYET EVLERİ
Deprem sonrası yaralarını sarmaya çalışan ve kış öncesinde evsiz kalan Van için Hürriyet Gazetesi de büyük bir seferberlik başlattı. Hürriyet, Van’da kış koşullarına dayanıklı, mutfak, banyo ve tuvaleti olan "Hürriyet Evleri" kuracak. Kızılay işbirliğinde başlatılan kampanya ile her biri 6 bin liraya kurulacak evler, evsiz kalan vatandaşlara sıcak bir yuva olacak.

Van Depremi - Hürriyet Gazetesi Bağış Hesapları
T. İş Bankası Mithatpaşa Şubesi
4228 - 0971947 / IBAN TR370006400000142280971947 
T.C. Ziraat Bankası Kızılay Şubesi
Hesap No 685-2868-5189 / IBAN TR060001000685000028685189
Garanti Bankası Kızılay Şubesi
Hesap adı: Van Depremi - Hürriyet
Şube: 082 Hesap No: 6294703 / IBAN TR72 0006 2000 0820 0006 2947 03

Yapacağınız ufak bir yardım zor durumdaki bir çok insanı hayata bağlayan bir umut olacaktır. Mesajımızın ulaştığı herkesi, deprem bölgesinde yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza yardım etmeye davet ediyoruz.


Bir bumads sosyal sorumluluk içeriğidir.

21 Ekim 2011 Cuma

Facebook Vatanseverliği


Alıntıdır.. Sözlük yazarı gelmiş, tam da söylemek istediklerimi içimden almış, ben de sözlerini alıntıladım..


ister facebook'ta, ister şu günde dışarı çıkıp bir yerlerde "şehitler ölmez, vatan bölünmez" naraları atmış olsunlar, hiç fark etmez. teröre karşı durmak için aklı ancak bugün başına gelmiş olanlara, daha kendine hayrı dokunmazken, vatanı kurtarabileceğini sanan herkese:

merhaba,
beni tanımazsın. beni boşver. sana geçelim. 23 yaşındasın. üniversitedesin. geleceğine dair en küçük bir planın, kaygın yok. sorumsuzsun. ailene, geleceğine, kendine karşı sorumsuzsun. önemli olan çevre yapmak. arkadaşın olmalı. gezmeli, tozmalısın. sadece bunu yapmalısın. kendini geliştirmekten uzak durmalısın. ülkeni kalkındırmak sana mı kalmış? seni okutmak için şu yaşlarında hala ağır işlerde çalışan aileni umursamamalısın. okul zor. hayat zor. boşver derslerini. kal sınıfta. 4 olmadı, 5 olmadı, 7 senede bitirirsin okulu nolacak, ailen okutur seni. eğer sana o ay para gönderemezlerse anne babana da bağırıp çağırmalısın.
gazete okumamalısın. gündemi takip etmemelisin. tekel konumdaki şirketler tek tek özelleştiriliyormuş, boşver. internetin birkaç saatliğine kesildiğinde türk telekom'a iki küfredersin, yeter. 1999 depreminden sonra "birkaç sene ödeyin bakalım, sonra kaldırırız" denilen ötv (bilmezsin sen şimdi, özel tüketim vergisi) hala kaldırılmamış, tersine "güncelleniyormuş," onu da boşver sen. ülkede siyasiler arası diyalog ilkokul 3 düzeyindeymiş, sana mı kalmış bunu düşünmesi? bir seçim olduğunda facebook iletine "bu türk milletinin yarısı gerçekten salak yaaa!!! aziz nesin haklıymış!!" yazarsın olur biter, politik görünme sürecine ayak uydurabilirsin.
ülkeyi ilgilendiren diğer her şey gibi terörle de ilgilenmene gerek yok. boşver, napacaksın haziran ayından beri terör olayları almış başını gidiyormuş. şehit haberinin olmadığı gün yokmuş, bu ülkenin canları birer, ikişer kaybediliyormuş gazetelerde satır aralarında verilen birkaç haberle, boşver. 5 aydır bu ülkedeki şehitlerin sayısı geçen senelerin çok çok üstündeymiş, terörün en çok yoğunlaştığı 1992-94 dönemine yakınmış, düşünme bunları. bir günde, bir anda 24 şehit haberinin gelmesini bekle. bugün gibi. böyle bir anda, normalden (normal?! neyse boşver, düşünme sen) fazla şehit haberi geldiğinde, vatanını, milletini seven ülkenin geleceği rolünü üstlenmelisin. "bu pkklı şerefsizlerin hepsinin a... k...!!! or... ç...!! bekleyin, mezun olayım hepinizi doğramaya geleceğim anasını avradını si...!!" cümlelerini kurabiliyor, facebook'ta ileti olarak giriyor olmalısın. korkma, arkadaş ortamında "yaa abi ne hakkari'si, kıbrıs'ta yapsam askerliğimi var ya of of, denizci olsam ya da yatsam bir güzel" muhabbetini yine çevirebilirsin. ancak unutma, bu milliyetçiliğin arttığı süreçte facebook'ta atatürk resimleri paylaşman, profil resmini türk bayraklarıyla süslemen de lazım. merak etme, çok beğenilen profil resmine kısa zamanda geri dönersin. bir kaç gün bekle, insanlar profil resimlerini eskisi gibi yapmaya başladıklarında sen de değiştir kendininkini. laf eden olursa, "ne olursa olsun hayat devam ediyor, şimdi hep birlikte durma zamanı" dersin, sorun olmaz.
iki güne unut, hayatına devam et. apolitik yaşa. hayat güzel. sana güzel.


Alıntı: www.eksisozluk.com
Yazar: kingdom of rust

28 Eylül 2011 Çarşamba

Yemek(!) Candır.. ♥

Hepimizin sıklıkla duyduğu bir atasözümüz vardır. "Erkeğin Kalbine giden yol midesinden geçer.." Bir bakıma doğru. Beni göz önüne alırsak çok ama çok doğru.. :) Benim bu söze istinaden biraç sözüm daha vardır. Bir tanesi "Yemek candır♥", diğeri ise "Yemek hayattır.." Kalbe giden yol sözünü farklı açılardan inceleyelim..

Erkeğin Kalbine Giden Yol, Midesinden Geçer..

Yineliyorum, doğru bir söz. Bir bayan, bir erkeğin kalbini kazanmak istiyorsa yemekleri güzel yapmalıdır. -Aslına bakarsanız her erkek gurme değildir. Yaptığınız her yemeği büyük bir iştahla yiyecektir.- İşte bütün mesele şimdi başlıyor. Kadın, erkeğin iç dünyasına(!) yemek sayesinde giriş yaptı.. Duygusal sistemimiz gereğince önce kalbimizden geçti, sonra sindirim sistemi devre girer ve iç dünyamız da gezinmeye başlar.. Sıra Sindirimin en son halkası olan öğütmeye geldi. İşte can alıcı nokta. Paranın Bulunduğu yer. Oturgaç (mabat da denebilir..)  İşte erkeğin iç dünyasına girdikten sonra ki en son durağı.. CÜZDAN!!(Erkeklerin %90'ı cüzdanlarını pantolonlarının arka ceplerinde taşırlar.) Buradan çıkarak, iç yolculuk sonra erer. Çıkarken biraz canımızı acıtabilir. Bu yediğimizi yemeğe bağlı.. Kısaca, bir bayan sizin kalbinize girmek istiyorsa ve bunu için size yemek gibi beceri gerektiren şeyler sergiliyorsa bilin ki, en son cümle "Hayatttııımmm, bugün bir çanta gördüm, harikaydı.. Hem bak indirime de girmiş. Alalım mı ne dersiiinn?" Siz de narkoz etkili olduğunuz için ve çok da tatlı bir uyku bastırdığı için otomatik olarak "Alalım tabii bitanem" dersiniz.. Açıklamadığım bir şey kaldı. Öğütmenin Acı tarafı ya indirim tutarına bağlıdır, yada yeni sezon ürününe..


Bittabi bayanlar için benim kullandığım söz, kulaklarına daha hoş geliyor.. "Yemek candır, Yemek Hayattır."

Bu arada, yazıları okurken yorulmuşsunuzdur, acıkmışsınızdır. Hadi; YEMEK HAZIR!!


25 Eylül 2011 Pazar

Bir Eylem, 3 Hayvansal Hareket

Hepimiz de hayvansal davranışlar var. Evet bu kadar açık ve net.. Konuşma aralarında da hayvansal benzetmeleri sıklıkla kullanırız.
-"Öküz gibi yemek yedi.!!"
-"Bülbül gibi sesi vardı.." gibi.. İnsan olu -en azından etrafımda ki insanlar- hep birilerine benzemeye çalışır ve etrafında ki insanları başkalarına benzetirler. İyi veya kötü fark etmez. Şişmansa eğer bahsettiği kişi, "Ayı gibi" benzetmesi yaparız. "Ata Demirer(!)" gibi demeyiz. Ben de yapmıyorum, kimse yapmıyor..

İşin özüne gelirsek aslında hepimizde olan ama istisnasız hepimiz de olan bir davranış vardır ki o da şudur. Su aygırı gibi ağzımızı hiç olmadık kadar açarak esneriz ve sonrasında gereksiz ve istemsiz yere timsah göz yaşları dökeriz. Esneme bitimi ile göz yaşı gelmesi arasında ki kükremeyi de unutmamak gerekir tabii..


24 Eylül 2011 Cumartesi

Kibar Ol Gardaş!

İnsanlarla etkileşim içinde olduğum, yeri geldiğinde satış yaptığım meslek dallarında çalıştım bu zamana kadar. Genellikle son kullanıcıya satış yaptım. Bu durum diğer satışlara göre biraz farklılık gösterebiliyor. Daha prezantabl(!) görünme, yerinde vurgulanabilir ses tonu, satış yaptığınız kişinin ihtiyacını konuşma sırasında sezme ve sonrasında o isteğe doğru yönelme bu satışta ki başlıca farklılıklar. İstek bir tane, ama bu isteği karşılayan bir çok seçenek var önlerinde.. Bu tarz işlerde karşıya karşı kibar olmak gerekir. Güzel kelimeler, vurgulamalar, düzgün kurulmuş cümleler falan. Bunları yapmazsanız soğuk görünür ve -eğer işiniz buysa- başarıya ulaşamazsınız.

Bu zamana kadar girdiğin bütün arkadaş ortamlarım aslında herkesin sahip olduğu arkadaş ortamlarından oluşuyordu. Şamata, geyik muhabbetleri, medeniyetten uzak tiplemelerle zaman geçirmece gibi. İster istemez ortam değişikliğinde bir afallama dönemi içerisine girersiniz. Bu afallama süreci ortama göre değişkenlik gösterir. Bu zaman dilimi içerisinde adınız çıkar mı çıkar. Kibar çocuk olursunuz, ne kadar temiz konuşuyor olursunuz. Ama bunların alay konusu olmaya başlayınca can sıkıcı olmaya başlar.. Nasıl ki soğuk bir ortamdan, sıcak ortama gidersiniz de hemen vücudunuzun normal ısıya dönüp, üzerinizde ki fazlalıkları çıkaramazsınız benim durumum da bu gibi işte..

İşin aslına gelince, Benim annem, babam yanımda Asla küfür etmedi, asla birbirlerine yada başkalarına karşı kırıcı bir şekilde konuşmadı, asla -tasvip etmedikleri insanlar bile olsa- onurlarını kırıcı, rencide edici cümleler kurmadı. Ben gördüğümü yaparım arkadaş!

Geçiş döneminin kısa sürdüğü anlar da oluyor. 19:30 da konuşmaya başlıyorsam "Biraz kibar ol Gardaş!" diyebiliyorum.

22 Eylül 2011 Perşembe

Aşk Bitiren Harf : "M"

Birine karşı içimizde sevgi yaşatmak yaşınalısı bir mükemmelik, aşk yaşınılası bir deneyim. Edindiğin sevgi tomurcukları(?) sayesinde sürekli onu düşünür ve sürekli onun için bir şeyler yapmaya çalışırsın. Ama için de ki o tomurcukları -senin için de olmasına rağmen- sadece sen sulamazsın. O tomurcukların vitamini, minerali, besini ilişkide ki anlaşmalar, verilen sözler, cilveleşmeler, nazlanmalar vs.. Bu böyle uzar gider..
Şimdi sen benim içimde ki aşk tomurcuklarını sadece BEN suladıM diyerek olaya yaklaşırsan bil bakalım kaybeden kim olur?.. Sen değil sevginiz kaybeder. İçin de ona karşı beslediğin sevgi bencilleşir ve körelir. Kocaman bi kavak olur ama meyve vermez.

İlişki de bencil olmak kadar düşülecek başka bir gaflet yok bence. "Ben bu Aşkı Ayakta tutmak için neler yaptıM bir bilsen şaşarsın vallaha" diye, ilişki de oluşan aksi durumu gereksiz yere yakın sandığı arkadaşına anlatan kişiler, bence siz ayakta tutmak için değil, yıkmak için elinizden geleni yapıyorsunuz şu an.. Gerektiğinde arkasından koşmak, yada telefon da sabırla sinyal sesini dinleyerek açmasını beklemek sizin yaptığınız bir fedakarlık değil, Başta bahsettiğim sevgi kavramının tatlı cilveleridir.

Bence sen sen ol, ilişki konusunu açarken "m" takısını unut.

15 Eylül 2011 Perşembe

EMOfolim Tuttu!..

Öncelikle olayı tıbben(!) açıklayayım;

Hemofoli diye bir hastalık var. Kan hastalığı. HIV virüsü gibi değil. Kan aktı mı durmuyor. Genellikle erkekler de rastlanır ve yeni doğan her 5.000 erkek de 1 erkek bu hastalığa yakalanır.(Yani doğuştan gelen, genetiksel bir hastalık) Genel de erkekler de görülmesi demek sadece erkekler de olan bir şey anlamına gelmiyor. Mesela bu hastalık çocuğa annesinin genlerinden geçiyor sadece. Kadın'ın bu hastalık da ki rolü sadece taşıyıcı olmasıdır. Hastalık iyi tedavi edilmezse eklem ağrıları gibi ciddi sorunlar teşkil edebilir.

Şimdi de olayı sosyal açıdan açıklayayım;

Toplum da yaşamaya çalışan bir tabaka var. Kendilerine Emo diyorlar. Açılımı henüz yok.. Entelektüel apaçi de denebilir bir topluluk aslında..

Emoların yaşayış biçimleri kopuktur. Pek umursamaz hayat sorumlulukları, umursanmayı pek umursamayan sosyal ilişki düzeylerini önemserler. Giyim tarzı alışılmışın çok dışında, paçalara doğru daralan pantolonlar, yırtık veya 2 3 düğmesi iliklenmiş gömlek düğmeleriyle görüldükleri yerde fosforlu turuncu rengi gibi parlarlar. Olayı sosyal açıdan yüzeysel olarak incelersek, İnsanların ne düşündüğünü, yarınını düşünmeyen(pek) kişilerdir.

Gelelim asıl konuya. İş yerindesiniz, sabah yüksek tempoyla işe başladınız, arkadaşınızın birisi aradı, sesi uykulu ve hala uzanıyor. Birazdan evinden bir ebeveyn bağıracak "kahvaltı hazır! Gel artık" diye. Sizinle kısa süreli geyik muhabbetini çevirdikten sonra -ki eğer siz uzatsanız muhabbeti, uzatmaya niyeti var- sorduğu soru can alıcı olur. Bugün müsaitsen buluşalım saat 16:00 gibi. İşte bu soruyu duymamak için Ankara da yaşayan ve çalışmayan arkadaşlarımın telefonlarını açmamak istiyorum. Hatta telefon ekranın da görünen isimlerini de "Mesai saatleri içerisinde konuşulması yasak" kişi olarak değiştirmeyi düşünüyorum.

İşte bu gibi durumlar da Emofilim tutsun, sorumsuzluk damarlarında deli gibi dolaşsın, düşünecek herhangi bir şeyim olmasın ve sadece aklıma geleni yapıp, istediğim gibi yaşamak istiyorum.. Keyfimce istediğim gibi yaşayıp, bu durum durdurulamaz hale gelsin istiyorum..


2 Eylül 2011 Cuma

Geceleri Muşluyum

Her gece olduğu gibi yine her gece yatmaya hazırlanıyorum.. Yine her zaman ki gibi gereksiz bir enerji varken üzerimde. Sanki birazdan yastığa 5 parmak kala uyumaya başlayacak olan ben değilmişim gibi..

Bütün hazırlıkları tamamladıktan sonra uzandım yatağa. Yarın yapılacaklar, gidilecek yerler, aranacak insanlar, hepsinin planlarını kafamda oturtmak için tekrar ediyorum.. Düşünceler beni geçmiş zamana götürüyor. Düşünüyorum;

O kadar değer vermek olmuyorMUŞ
Kime ne zaman güveneceğini bilmiyorMUŞ insan
Aslında şu an mesaj atabileceğim bi sevdicek olsak iyi olurMUŞ
İnsanın sevdiği varken mesaj atmanın bile ne kadar değerli olduğunu bilmiyorMUŞ

***

Bu saydıklarım böyle sıra sıra gider..

Öğrendim ki insanın canını geçmişte yaşananlar değil, geçmişte elimiz de fırsatı varken yaşayamadıklarımız, ertelediğimiz -aslında yaşandığında ne kadar da mutlu olabileceğimiz- ufak yaşantı cilveleri..

Evet, aslında ben her gece Muş'luyum ama bunu bu zamana kadar kimse bilmiyordu. Bundan sonrasına bilmeye gerek yok aslında ya; neyse..

Muş dan aktaracaklarımız bu kadar.. Söz sende Merkez..



27 Ağustos 2011 Cumartesi

Hamam Böceği Davranışlı İnsan Modeli

Çoğu insanın davranışları hayvanlara benziyo. Yada hayvanların davranışları insana benziyor. Bunu anlamak için çok geçmişe gitmek gerek o yüzden bunu irdelemeyeceğim :)

Dün gittiğim lokanta da Hamam böceği davranışlarına sahip bir insan vardı. Garsonları özellikle.. Öncelikle neden hamam böceğine benzettiğimi anlatayım.

Hamam böceklerinin ne zaman ne yapacaklarını kestiremezsin. Ne zaman hızlanacak ne zaman yavaşlayacak ne yapacak anlayamazsın.. Sen peşinden öldürmek için koştuğun da o da koşmaya başlar.. Hamam böceklerinin en gizemli yanlarından bir tanesi de ne zaman dönüp depar atacağının belli olmamasıdır. Sen koşarken o birden (atıyorum) sağa doğru döner ve sen de öldürme hırsı içerisinde sağa dönersin. Sen duvara toslarsın acı bir şekilde (deneyim konuşuyo burada) ama o bi şekilde sıyırır. işte hamam böceği senin evinde yada senin mekanın da seni nasıl bu kadar acı bir şekilde alt ettiğini anlamazsın. Sinirlenir ve sonrasında o girdiği deliği kimyasala boğarsın..

Gelelim benim benzetme sebebime.. Bahsettiğim gibi dün lokantaya gittik iş arkadaşlarımla beraber.. İftar yapmaya. Herşey başlarda güzel ve sakindi.. İftar yaklaşıp insanlar çoğalınca garsonlar da kafayı yedi, devreyi yaktı sipariş ve gelen misafirlere(lokantaya gelenler de misafir denir ya illet olurum.. Ben eve gelen misafirden yediği, ve benden aldığı hizmetten ötürü para almıyorum.. Almalımıyım, yoksa artık restorana giden müşterilere misafir denip durumu daha tatlılaştırma gereği ortadan mı kalkmalı buna karar verilmeli mi artık.. Düşün paşam bunları...) yetişmek için koşturuyorlar.

Ben de işim tuvalete gitmek için yerimden kalktım ve ilerlemeye başladım. İşte ne olduysa bundan sonra oldu.. Birisi sizin önünüzden ilerlerken kendinizi ona göre ayarlarsınız. o durur ve başka bi yere yöneldiği zaman siz de onun önüne geçmek için ters yöne hareket edersiniz ve olay orada çözülür.. Ama bu bahsettiğim durumda bunu yapmak imkansız. :) Yürüyorum, önümde garsonla, garson birden durdu.. ben de kafama göre yön değiştirmeyeyim, belki o da o yöne döner çarpışırız, elindekiler üstüme falan dökülür(bunların hepsini 2 saniye içerisinde düşündüm) diye bekliyorum. o da bekliyor. Durdu bekliyo. Dışarıdan birisi baktığında garsonun arkasında, garsonun ensesine bakan birisi olarak görünüyorum. Eminim kimse bu çocuk bi yere gitmeye çalışıyp ama garsonun ne tarafa ilerleyeceğini gözüne kestiremedi o yüzden bekliyo demez.. (zaten diyorsa o kişide problem var :) durup dururken insan neden öyle düşünsün ki.) ensesine bakarken ben hamle yapıp yönümü değiştirdim o da değiştirdi.. Hayat Benle cilveleşme derken garson bana baktı ve buyrun efendim bir isteğiniz mi var dedi. Şimdi durumu anlatacam adamın zamanını alacam. hadi zamanını aldım anlattım diyelim, zaten adamın kafası kazan gibi anlamayacak.. Neyse yok, tuvalet nerede dedim ve işimi hallettim. Buraya kadar normal karşılayabilirim. Garson ve görevini yerine getirmek için acele ediyo ve hareketlerini kontrol edemiyor. e tuvalette ki amcaya ne demeli. Amcacım sen bana sayı gosterıp yonunu degıstırmeyecen bunu ben yapacam. Ama yok amca inatladı, ikimiz de hep aynı şeyi yapıp durduk..

Amacım Sadece Elimi yıkamaktı, yaşadıklarıma bak.

Yolda yürürken karsıdan gelen bir karşı cinsle çarpışmamak için farklı yöne geçersin de, o da bu düşüncededir de sürekli karşılıklı tango yapar gibi sürekli yer değiştirirsin ya öyle gergin bir durum işte..

Dün yaşadıklarım gerçekten beni gereksiz yere gerdi.. Yada ben bu tarz şeylere gerilebiliyorsam problem bende mi bilmiyorum.. :)

25 Ağustos 2011 Perşembe

Başkalarına Bakarken Başkalaşan Bakışlar

Başlık biraz karışık oldu. Ama şu an okuyacağınız yazının en kısa özetidir o. Başkalaşma.. Bir gün karşımıza birisi çıkar, ona bakarız, hareketlerini taktir ederiz. Konuşmasını düzgün buluruz ve en son aşama -ki bu yeni aşamanın başlangacıdır- analiz etmeye başlarız.. İşte bu analiz kısmı çok önemli.. Ya birebir aynısı olursun, iyisiyle kötüsüyle, yada sadece hoşuna giden hal ve tavırları örnek alırsın.. Başkalaşmaya izin vermeden sadece örnek alırsın..

Mesela ben. Kendi dükkanımız varken çalışan mimarlarımızı örnek aldım. Onlar gibi çizim yapmaya özendim, onlar gibi ölçü alıp onlar gibi ürün tanıtımı yaptım.. Teknik terimler öğrendim falan filan.. Bence bu kadarı ideal.. Şimdi onların gittiği ortamlara da girmeye çalışsam, yada onlar gibi yaşamaya çalışsam kendi özümü kaybetmiş olurum.. Ben yine arkadaşlarıyla bir araya geldiğinde bütün hiyerarşiyi bi kenara bırakan ve gırla espri yaşan birisiyim..

Başkalaşmak, etrafınızda ki insanları sizden uzaklaştırır, bakışlarınızı donuklaştırır. Bakışlar donuklaşınca kimse yanına yanaşmaz.. Yani ben o bakış da ki insanlara yanaşmıyorum.

23 Ağustos 2011 Salı

Facebook Başında Maduruz

Evet facebook a takıntılı birisi olarak görünüyor olabilirim ve öyleyimde.. Çok kullanırım ama amacım sadece arkadaşlarımla iletişime geçmek ve arkadaşlarımdan haber almak için kullanırım.. Yani tamamen gerçek amacıyla..

Herkesin bildiği üzere facebook da grup oluşturma seçeneği mevcut.. Bu seçeneği hemen hemen hepimiz kullanmışızdır yada bu gruplardan en az bir tanesine de mensubuz dur.. Bu gruplar gerçek anlamında kullanılmadıgına inanıyorum. Neden mi? işte bu yüzden..

Türkiye de Terör diye bir lanet var.. Yine yakın zamanlar da Şehitlerimiz oldu, ve geçen her dakika bu haberlerden bir yenisini duymamak için elimizden geleni yapıyoruz.. Ne mi yapıyoruz, söyleyeyim;

"Ölen 8 şehidimiz için 13 saatte 8.000 üye" isimli gruplar açıyoruz. Hepimiz bu grup sayfasına katılıyoruz. 13 Saat geçiyor, 26 saat geçiyor 52 saat geçiyor, e sonra ne oluyor? Şehit haberi mi gelmiyo, tepkini mi göstermiş oluyosun bilgisayarın başında oturup bir tane tuşa basarak? Bakın, facebook da grup kurarsın, yine şehitlerimiz için kurarsın ama "Hadi toplanalım ve bu durumun sorumluları kimse hesabını sormaya gidelim" olur.. belkı onlarca boyle gruba mensubum ama hiç birisi böyle demedi.. Sadece toplandık.. Hatta bir tanesi binlerce insan toplandıkdan sonra grubun adını değiştirmiş.. Yaşasın PKK diye değiştirildi..

Arkadaşlar Koltuklarımız mı rahat geldi yoksa çok mu üşengeç olduk anlamıyorum ama facebook başında birak ülkeyi, ülkenin en küçük birimi olan aileyi bile kurtaramazsın..

Diyeceksiniz ki "çıkalım sokaklara, gezelim hesap soralım... Faydalı olacak mı bu yaptıklarımız?" Haklısın belki 1. değil ama 10. da 20. de olacak.. bi şekilde olacak ama facebook da değil..

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Kokuyo Burası -.-

Arkadaşlarla buluşma zevklidir.. Konuşursun, dertleşirsin, gülersin, güldürürsün.. Zaman geçirmek için en ideal yoldur.. Saatlerce gezip acıkmaya başlayınca ortada dönen lafların tadı bile güzeldir.. "-Ne yiyelim ya? +Benim için fark etmez.. -Bana hiç fark etmez.." Bu ikili konuşma yaklaşık 2 saat sürebilir. Eğer iki veya daha fazla kişiyle konuşuyorsanız durumu kişi sayısı - 1 ile çarpın.. :)) Tamam bu muhabbetin tadı güzel de aç açına yürümek bazen isyana sebep olabiliyor.. "Simit Yiyecem lan ben!! Yanında da ayran içicem yanınız da ruh gibi dolaşıp, ruhunuzu karartacam..!!" gibi.. Bu gibi durumlarda yavaş yavaş çözülmeler başlar zaten.. Hamburger fikirleri döner fikirleri, ben salata yerim fikirleri (Bu son fikir çok duyulmaz zaten erkekler tarafından.)(ciddiyim) derken karar verme aşaması da yarım saat sürer sonra yemek yersin..

Yine bu tarz bi buluşma sonrası karar kılındı ve bı yere oturuldu. Benim yeni tanıştığım arkadaş grubunda ki bi bayan arkadaş tuvalete gitti.. gelir gelmez de verdiği tepki şu oldu:
"Ayy Tuvaleti çok pis bok kokuyo"..
Şimdi tamam iyi hoş da sen bir bayansın.. Senin nazik olman gerek.. Hele ki ortam da yeni tanıştığın birisi varsa.. Aykırılık demek bu demek değil ki.. Bunu söyledikten sonra biraz gayr-i ihtiyari bir şekilde;
"A-aa buranın insanları genelde Lavanta s*çardı ama nasıl oldu da bu koku çıktı" dedim.. (Pişman değilim)

Ama bunu zorla istedi o..

jksdnflsdkgnkfndg

Başlıktan da anlaşılacağı gibi modaya ayak uydurup güldüm. Saçma değil mi ama ya. :)) Rastgele basılmış tuşlara gülme deniyor. Ben bu duruma Popo imzası diyorum. :) Klavyeye oturarak yapılan eylem sonucu ortaya cıkmış harf topluluğu.. Ne oldu da boyle güldün diye soran olursa da aynen şöyle derim:
"Geçen gün 5 yaşında ki kuzenim geldi.. Şebeklik yaparken bizi çok güldürdü.. Bilgisayarın başına geçip birimizin taklidini çıkarırken klavye yere düştü.. Harflerin üzerine düştüğü için de bu şekilde bi harf topluluğu çıktı ortaya.. ben de çok güldüğüm ve olayın anısı kalsın dıye bu sekılde guldum net aleminde.."
 der ve sonrasında anonimleşerek; Patladı Gitti derim..

21 Ağustos 2011 Pazar

Aşk Dedin de Aklıma Geldi.. Köfteler ne oldu?

Aşkın tariflerine bakarsak yemek tarifi gibi okunup uygulanacak kadar kolay bir şey olmadığını görürsün.. Herkesin aşk kavramı ve anlamı farklı.. Kimisi çıktığım var diye aşk ı yaşar, kimisi depreşen duygularını dile getirmek için, Can Yücel gibi sanatçıları alet ederek yazı yazar kimisi gerçekten aşkı yaşamak ister.. Hani gördüğünde için de oluşan volkanik patlamalar var ya onun gibi..

Günümüz en çok kullanılan facebook (her ne kadar da istatistikler "insanlar zamanlarının %12'sini bu portalda geçiriyor!!" diye manşet atsalar da aslında işsiz kaldığımız her an facebookdayız. Üşengeciz de aynı zaman da.. Bu formülde karşımıza %80lik bir zaman dilimi çıkıyor) aşkın tanımını şekillendirdi.. Gerçekten öyle.. Aşk artık duvar da paylaşıldığı kadar. Kulaklarımla Şahit oldum, "Aşkım durumumu beğenmiyorsun artık.. Yoksa Başka birisimi var" gibi durumlara.. Allah'ım sen koru ama insanlarım çoğu artık bu mantıkta.. Geçenler de bir yazı tivitldim.. Aynen şöyleydi. "Çocuğa kaç doğumlusun diyorum 2002 diyor. 2002'de insan mı doğar?! Olsa olsa 2002 model araba olur.Bu doğum olayları 90'larda bitmeliydi..." Bu bahsettiğim aşk ve aşk paylaşımları 1992 doğumlu ve sonralarında görüyorum. (Bu genelleme değil sadece çevremde ki insanlar üzerinde ki yaptığım gözlemdir.. Çemkirme BANA!) 


Bütün bu yazılanları özetlersek ana fikir şudur arkadaş.. Ne kadar paylaşım, ne kadar beğeni o kadar aşk.. Hani diyolarya ticarette; ne kadar para o kadar köfte.. işte öyle bir şey..

SeNi Sefiom bebeq


Hayata Dair Zamazingosal Düşünce - Hoş Geldin Dünyama

Merhaba..

Aslında bu sayfayı açarken çok düşündüm. Bu tarz kişisel yazı içeren sayfalar tam bir bıçak sırtıdır. Ya kendini bir kelimenle ters edersin, yada şah edersin, seni mat etmeye çalışan insanlarla savaşırsın.. Bu kararı verirken çok düşünmedim. Aslında Hayat bu olmalı.. Düşüneceksin ama çok değil.. Sadece değerlendireceksin..

Zamazingosal adına çok bakmayın.. Amacım saçma görünen şeylerin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışmak.. Çok ciddiyet bulmayacaksın.. Karikatür gibi gülecek sonra düşünecek, sonra(senin elinde) sayfayı çevireceksin ve 2 farklı yazı okuyunca unutacaksın.. İşte öyle Zamazingosal Faktöriyelli çok bilinmeyen bir durum..

Kendimden bahsetmeye gerek yok ama düşünce yapımda Aziz Nesin'i buluyorum kimi zaman.. (Aziz Nesin'i bilmeyenler Kendilerinden utandıktan bir süre sonra Yazar olduğunu ve ne tür, kimler için kitaplar yazdığını araştırabilir) Hayatta karşılaştığım herşeye iyimser tavırlarla yakınlaşmaya çalışırım.. "Elbet Karşımdaki beni üzmek istememiştir.." deyip yoluma devam ederim.. Tamam sonrasında "hayatım boyunca kullandığım, 5 kelimeden ibaret en saçma kelime topluluğu" derim. (Evet.. Ben de her seferin de kendime "bi daha kullanmayacağım" diye söz verenlerdenim.. Naber? :) )

Kısaca denilen ama aslında en uzun olan bu girişi yaptıktan sonra olaylara farklı bakış açımla tekrardan karşınıza gelmeye çalışacağım elim klavyeye uzandıkça..
Hoşçakal.