27 Ağustos 2011 Cumartesi

Hamam Böceği Davranışlı İnsan Modeli

Çoğu insanın davranışları hayvanlara benziyo. Yada hayvanların davranışları insana benziyor. Bunu anlamak için çok geçmişe gitmek gerek o yüzden bunu irdelemeyeceğim :)

Dün gittiğim lokanta da Hamam böceği davranışlarına sahip bir insan vardı. Garsonları özellikle.. Öncelikle neden hamam böceğine benzettiğimi anlatayım.

Hamam böceklerinin ne zaman ne yapacaklarını kestiremezsin. Ne zaman hızlanacak ne zaman yavaşlayacak ne yapacak anlayamazsın.. Sen peşinden öldürmek için koştuğun da o da koşmaya başlar.. Hamam böceklerinin en gizemli yanlarından bir tanesi de ne zaman dönüp depar atacağının belli olmamasıdır. Sen koşarken o birden (atıyorum) sağa doğru döner ve sen de öldürme hırsı içerisinde sağa dönersin. Sen duvara toslarsın acı bir şekilde (deneyim konuşuyo burada) ama o bi şekilde sıyırır. işte hamam böceği senin evinde yada senin mekanın da seni nasıl bu kadar acı bir şekilde alt ettiğini anlamazsın. Sinirlenir ve sonrasında o girdiği deliği kimyasala boğarsın..

Gelelim benim benzetme sebebime.. Bahsettiğim gibi dün lokantaya gittik iş arkadaşlarımla beraber.. İftar yapmaya. Herşey başlarda güzel ve sakindi.. İftar yaklaşıp insanlar çoğalınca garsonlar da kafayı yedi, devreyi yaktı sipariş ve gelen misafirlere(lokantaya gelenler de misafir denir ya illet olurum.. Ben eve gelen misafirden yediği, ve benden aldığı hizmetten ötürü para almıyorum.. Almalımıyım, yoksa artık restorana giden müşterilere misafir denip durumu daha tatlılaştırma gereği ortadan mı kalkmalı buna karar verilmeli mi artık.. Düşün paşam bunları...) yetişmek için koşturuyorlar.

Ben de işim tuvalete gitmek için yerimden kalktım ve ilerlemeye başladım. İşte ne olduysa bundan sonra oldu.. Birisi sizin önünüzden ilerlerken kendinizi ona göre ayarlarsınız. o durur ve başka bi yere yöneldiği zaman siz de onun önüne geçmek için ters yöne hareket edersiniz ve olay orada çözülür.. Ama bu bahsettiğim durumda bunu yapmak imkansız. :) Yürüyorum, önümde garsonla, garson birden durdu.. ben de kafama göre yön değiştirmeyeyim, belki o da o yöne döner çarpışırız, elindekiler üstüme falan dökülür(bunların hepsini 2 saniye içerisinde düşündüm) diye bekliyorum. o da bekliyor. Durdu bekliyo. Dışarıdan birisi baktığında garsonun arkasında, garsonun ensesine bakan birisi olarak görünüyorum. Eminim kimse bu çocuk bi yere gitmeye çalışıyp ama garsonun ne tarafa ilerleyeceğini gözüne kestiremedi o yüzden bekliyo demez.. (zaten diyorsa o kişide problem var :) durup dururken insan neden öyle düşünsün ki.) ensesine bakarken ben hamle yapıp yönümü değiştirdim o da değiştirdi.. Hayat Benle cilveleşme derken garson bana baktı ve buyrun efendim bir isteğiniz mi var dedi. Şimdi durumu anlatacam adamın zamanını alacam. hadi zamanını aldım anlattım diyelim, zaten adamın kafası kazan gibi anlamayacak.. Neyse yok, tuvalet nerede dedim ve işimi hallettim. Buraya kadar normal karşılayabilirim. Garson ve görevini yerine getirmek için acele ediyo ve hareketlerini kontrol edemiyor. e tuvalette ki amcaya ne demeli. Amcacım sen bana sayı gosterıp yonunu degıstırmeyecen bunu ben yapacam. Ama yok amca inatladı, ikimiz de hep aynı şeyi yapıp durduk..

Amacım Sadece Elimi yıkamaktı, yaşadıklarıma bak.

Yolda yürürken karsıdan gelen bir karşı cinsle çarpışmamak için farklı yöne geçersin de, o da bu düşüncededir de sürekli karşılıklı tango yapar gibi sürekli yer değiştirirsin ya öyle gergin bir durum işte..

Dün yaşadıklarım gerçekten beni gereksiz yere gerdi.. Yada ben bu tarz şeylere gerilebiliyorsam problem bende mi bilmiyorum.. :)

25 Ağustos 2011 Perşembe

Başkalarına Bakarken Başkalaşan Bakışlar

Başlık biraz karışık oldu. Ama şu an okuyacağınız yazının en kısa özetidir o. Başkalaşma.. Bir gün karşımıza birisi çıkar, ona bakarız, hareketlerini taktir ederiz. Konuşmasını düzgün buluruz ve en son aşama -ki bu yeni aşamanın başlangacıdır- analiz etmeye başlarız.. İşte bu analiz kısmı çok önemli.. Ya birebir aynısı olursun, iyisiyle kötüsüyle, yada sadece hoşuna giden hal ve tavırları örnek alırsın.. Başkalaşmaya izin vermeden sadece örnek alırsın..

Mesela ben. Kendi dükkanımız varken çalışan mimarlarımızı örnek aldım. Onlar gibi çizim yapmaya özendim, onlar gibi ölçü alıp onlar gibi ürün tanıtımı yaptım.. Teknik terimler öğrendim falan filan.. Bence bu kadarı ideal.. Şimdi onların gittiği ortamlara da girmeye çalışsam, yada onlar gibi yaşamaya çalışsam kendi özümü kaybetmiş olurum.. Ben yine arkadaşlarıyla bir araya geldiğinde bütün hiyerarşiyi bi kenara bırakan ve gırla espri yaşan birisiyim..

Başkalaşmak, etrafınızda ki insanları sizden uzaklaştırır, bakışlarınızı donuklaştırır. Bakışlar donuklaşınca kimse yanına yanaşmaz.. Yani ben o bakış da ki insanlara yanaşmıyorum.

23 Ağustos 2011 Salı

Facebook Başında Maduruz

Evet facebook a takıntılı birisi olarak görünüyor olabilirim ve öyleyimde.. Çok kullanırım ama amacım sadece arkadaşlarımla iletişime geçmek ve arkadaşlarımdan haber almak için kullanırım.. Yani tamamen gerçek amacıyla..

Herkesin bildiği üzere facebook da grup oluşturma seçeneği mevcut.. Bu seçeneği hemen hemen hepimiz kullanmışızdır yada bu gruplardan en az bir tanesine de mensubuz dur.. Bu gruplar gerçek anlamında kullanılmadıgına inanıyorum. Neden mi? işte bu yüzden..

Türkiye de Terör diye bir lanet var.. Yine yakın zamanlar da Şehitlerimiz oldu, ve geçen her dakika bu haberlerden bir yenisini duymamak için elimizden geleni yapıyoruz.. Ne mi yapıyoruz, söyleyeyim;

"Ölen 8 şehidimiz için 13 saatte 8.000 üye" isimli gruplar açıyoruz. Hepimiz bu grup sayfasına katılıyoruz. 13 Saat geçiyor, 26 saat geçiyor 52 saat geçiyor, e sonra ne oluyor? Şehit haberi mi gelmiyo, tepkini mi göstermiş oluyosun bilgisayarın başında oturup bir tane tuşa basarak? Bakın, facebook da grup kurarsın, yine şehitlerimiz için kurarsın ama "Hadi toplanalım ve bu durumun sorumluları kimse hesabını sormaya gidelim" olur.. belkı onlarca boyle gruba mensubum ama hiç birisi böyle demedi.. Sadece toplandık.. Hatta bir tanesi binlerce insan toplandıkdan sonra grubun adını değiştirmiş.. Yaşasın PKK diye değiştirildi..

Arkadaşlar Koltuklarımız mı rahat geldi yoksa çok mu üşengeç olduk anlamıyorum ama facebook başında birak ülkeyi, ülkenin en küçük birimi olan aileyi bile kurtaramazsın..

Diyeceksiniz ki "çıkalım sokaklara, gezelim hesap soralım... Faydalı olacak mı bu yaptıklarımız?" Haklısın belki 1. değil ama 10. da 20. de olacak.. bi şekilde olacak ama facebook da değil..

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Kokuyo Burası -.-

Arkadaşlarla buluşma zevklidir.. Konuşursun, dertleşirsin, gülersin, güldürürsün.. Zaman geçirmek için en ideal yoldur.. Saatlerce gezip acıkmaya başlayınca ortada dönen lafların tadı bile güzeldir.. "-Ne yiyelim ya? +Benim için fark etmez.. -Bana hiç fark etmez.." Bu ikili konuşma yaklaşık 2 saat sürebilir. Eğer iki veya daha fazla kişiyle konuşuyorsanız durumu kişi sayısı - 1 ile çarpın.. :)) Tamam bu muhabbetin tadı güzel de aç açına yürümek bazen isyana sebep olabiliyor.. "Simit Yiyecem lan ben!! Yanında da ayran içicem yanınız da ruh gibi dolaşıp, ruhunuzu karartacam..!!" gibi.. Bu gibi durumlarda yavaş yavaş çözülmeler başlar zaten.. Hamburger fikirleri döner fikirleri, ben salata yerim fikirleri (Bu son fikir çok duyulmaz zaten erkekler tarafından.)(ciddiyim) derken karar verme aşaması da yarım saat sürer sonra yemek yersin..

Yine bu tarz bi buluşma sonrası karar kılındı ve bı yere oturuldu. Benim yeni tanıştığım arkadaş grubunda ki bi bayan arkadaş tuvalete gitti.. gelir gelmez de verdiği tepki şu oldu:
"Ayy Tuvaleti çok pis bok kokuyo"..
Şimdi tamam iyi hoş da sen bir bayansın.. Senin nazik olman gerek.. Hele ki ortam da yeni tanıştığın birisi varsa.. Aykırılık demek bu demek değil ki.. Bunu söyledikten sonra biraz gayr-i ihtiyari bir şekilde;
"A-aa buranın insanları genelde Lavanta s*çardı ama nasıl oldu da bu koku çıktı" dedim.. (Pişman değilim)

Ama bunu zorla istedi o..

jksdnflsdkgnkfndg

Başlıktan da anlaşılacağı gibi modaya ayak uydurup güldüm. Saçma değil mi ama ya. :)) Rastgele basılmış tuşlara gülme deniyor. Ben bu duruma Popo imzası diyorum. :) Klavyeye oturarak yapılan eylem sonucu ortaya cıkmış harf topluluğu.. Ne oldu da boyle güldün diye soran olursa da aynen şöyle derim:
"Geçen gün 5 yaşında ki kuzenim geldi.. Şebeklik yaparken bizi çok güldürdü.. Bilgisayarın başına geçip birimizin taklidini çıkarırken klavye yere düştü.. Harflerin üzerine düştüğü için de bu şekilde bi harf topluluğu çıktı ortaya.. ben de çok güldüğüm ve olayın anısı kalsın dıye bu sekılde guldum net aleminde.."
 der ve sonrasında anonimleşerek; Patladı Gitti derim..

21 Ağustos 2011 Pazar

Aşk Dedin de Aklıma Geldi.. Köfteler ne oldu?

Aşkın tariflerine bakarsak yemek tarifi gibi okunup uygulanacak kadar kolay bir şey olmadığını görürsün.. Herkesin aşk kavramı ve anlamı farklı.. Kimisi çıktığım var diye aşk ı yaşar, kimisi depreşen duygularını dile getirmek için, Can Yücel gibi sanatçıları alet ederek yazı yazar kimisi gerçekten aşkı yaşamak ister.. Hani gördüğünde için de oluşan volkanik patlamalar var ya onun gibi..

Günümüz en çok kullanılan facebook (her ne kadar da istatistikler "insanlar zamanlarının %12'sini bu portalda geçiriyor!!" diye manşet atsalar da aslında işsiz kaldığımız her an facebookdayız. Üşengeciz de aynı zaman da.. Bu formülde karşımıza %80lik bir zaman dilimi çıkıyor) aşkın tanımını şekillendirdi.. Gerçekten öyle.. Aşk artık duvar da paylaşıldığı kadar. Kulaklarımla Şahit oldum, "Aşkım durumumu beğenmiyorsun artık.. Yoksa Başka birisimi var" gibi durumlara.. Allah'ım sen koru ama insanlarım çoğu artık bu mantıkta.. Geçenler de bir yazı tivitldim.. Aynen şöyleydi. "Çocuğa kaç doğumlusun diyorum 2002 diyor. 2002'de insan mı doğar?! Olsa olsa 2002 model araba olur.Bu doğum olayları 90'larda bitmeliydi..." Bu bahsettiğim aşk ve aşk paylaşımları 1992 doğumlu ve sonralarında görüyorum. (Bu genelleme değil sadece çevremde ki insanlar üzerinde ki yaptığım gözlemdir.. Çemkirme BANA!) 


Bütün bu yazılanları özetlersek ana fikir şudur arkadaş.. Ne kadar paylaşım, ne kadar beğeni o kadar aşk.. Hani diyolarya ticarette; ne kadar para o kadar köfte.. işte öyle bir şey..

SeNi Sefiom bebeq


Hayata Dair Zamazingosal Düşünce - Hoş Geldin Dünyama

Merhaba..

Aslında bu sayfayı açarken çok düşündüm. Bu tarz kişisel yazı içeren sayfalar tam bir bıçak sırtıdır. Ya kendini bir kelimenle ters edersin, yada şah edersin, seni mat etmeye çalışan insanlarla savaşırsın.. Bu kararı verirken çok düşünmedim. Aslında Hayat bu olmalı.. Düşüneceksin ama çok değil.. Sadece değerlendireceksin..

Zamazingosal adına çok bakmayın.. Amacım saçma görünen şeylerin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışmak.. Çok ciddiyet bulmayacaksın.. Karikatür gibi gülecek sonra düşünecek, sonra(senin elinde) sayfayı çevireceksin ve 2 farklı yazı okuyunca unutacaksın.. İşte öyle Zamazingosal Faktöriyelli çok bilinmeyen bir durum..

Kendimden bahsetmeye gerek yok ama düşünce yapımda Aziz Nesin'i buluyorum kimi zaman.. (Aziz Nesin'i bilmeyenler Kendilerinden utandıktan bir süre sonra Yazar olduğunu ve ne tür, kimler için kitaplar yazdığını araştırabilir) Hayatta karşılaştığım herşeye iyimser tavırlarla yakınlaşmaya çalışırım.. "Elbet Karşımdaki beni üzmek istememiştir.." deyip yoluma devam ederim.. Tamam sonrasında "hayatım boyunca kullandığım, 5 kelimeden ibaret en saçma kelime topluluğu" derim. (Evet.. Ben de her seferin de kendime "bi daha kullanmayacağım" diye söz verenlerdenim.. Naber? :) )

Kısaca denilen ama aslında en uzun olan bu girişi yaptıktan sonra olaylara farklı bakış açımla tekrardan karşınıza gelmeye çalışacağım elim klavyeye uzandıkça..
Hoşçakal.